İçinde büyük bir yalnızlık vardı...
Kendini çok yorgun hissediyordu...
Dağılmış gibi değildi, toplanmış gibi de değildi...
Defne ,dut ve ıhlamur ağaçlarını tanıyacak kadar hazirandı.
Ama içi boş bir çerçeveye sahip olduğunu bilecek kadar da yaşlıydı.
Birdenbire gökyüzünün hızla değişmesi gibi, çok fazla şey olduğunu düşündü.
Sonra düşünmenin kafesinde olduğunu idrak etti.
Git gide tükendiğini ve yeniden doğması zorunluluğuyla tanıştı.
Bir ağacının yanında durdu adam ve şöyle dedi:
"Neden buradayım, niçin orada değilim, ne zaman orada olacağım?"
Adam kendini tanıyacak kadar cesurdu, sevebilecek kadar da cömert.
"Ama" diyecek kadar da üzgündü işte.
Hayatın neye gebe olduğunu anlamıştı...
Gittikçe küçülüyordu kendinde adam.
Bir şeyin başlamasına ve bitmesine saygısı sonsuzdu.
Ve ağaca usulca şöyle dedi adam:
"Bak, bu çiçek tarlasında yaşayan her şey gökyüzüyle öpüşecek kadar berraktır.
Fakat insanların çoğu bunu göremezler."
Sonra adam ağaca teşekkür etti ve uzaklaştı oradan.
Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / O Uzak Güne
23.06.21.İst.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder