Siyaset

Siyaset
"Bir adamın herkese benzememesi için her şeyin yapıldığı bu aptal dünyada; herhalde imkansız diye bir şey yoktur gerçeğine sarılanlara da, düşmanca bakmak o derece abes kaçacaktır." Meral Meri

30 Eylül 2014 Salı

deve dikeni çiçek -thistle flower


Meral Meri

Korkunun gözüne baktığınızda orada size ait olmayan bir şey var sanırsınız,
Halbuki orada yalnızca sizin almış olduğunuz bir gerçeğiniz vardır.

(Meral Meri)

Meral Meri

Hayat daima konuşmaz o bazen size altyazı gibi de gelir.
Siz onu ister okursunuz ,ister ondan uzaklaşır.
Bu sizin elinizdedir.

(Meral Meri)

29 Eylül 2014 Pazartesi

Stefan Zweig -Acımak

Bir erkek, eğer kadın tarafından ihtirasla sevildiğini,kendininse o sevgiye karşılık veremeyeceğini düşünürse,
daha fazla telaş duyar.
Stefan Zweig -Acımak

Karanlıkta saklanmak,çok kolaydır.
Ama bazı hallerde de insanın gerçekleri göz kırpmadan görebilmesi gerekir.
Stefan Zweig -Acımak

"Sevdanın hakkından mantıkla gelindiğini duydunuz mı hiç?"

Stefan Zweig -Acımak

Paulo Coelho-Aldatmak


Herkesin sürekli mutlu olmasına gerek yoktur.
Dahası, dünyada kimse bunu başaramaz.
Hayatın gerçekleriyle başa çıkmayı öğrenmek gerek.

Paulo Coelho-Aldatmak


O beni ikna ettiğine emin gibi davranıyor,bense söylediklerine inanmış gibi.

Paulo Coelho-Aldatmak


Dünyada siyasetçilerle röportaj yapmaktan daha sıkıcı bir şey yoktur.
Beni bir suç mahalline göndermelerini yeğlerdim.
Hiç olmazsa katiller siyasetçilerden daha özgürdür.
Paulo Coelho-Aldatmak


Hayal kırıklıklarımı bir süper anne olmaya çalışarak gideremem, çünkü böyle yaparsam
çocuklarım beni hayatları boyunca affetmezler.
Paulo Coelho-Aldatmak

Volkan çoktan patladı
ve lavları geri çekmek ,çevresinde çimler ekip ağaçlar dikmek,koyunlar otlatmak mümkün değil.

Paulo Coelho-Aldatmak

Cehennemden kaçanlar orada hayatın nasıl sürdüğünü hiç mi hiç bilmek istemezler.

Paulo Coelho-Aldatmak

Meral Meri/ Deniz Fenerine Yolculuk / Düş

...
Olsun;düşlemeyi bir becerebilirsem
Günde birkaç defa çok- daha seni özler, birkaç insan gönlü kadar
Ve birkaç kuş kanadı kadar fersah yol alıp gökyüzünde sana bakacağım.
Ama şimdi ,şu anda gün de bir insan gönlü ,bir kuş yolu bir göz gökyüzü az ama,
Düş kadar sıcak seni özlüyorum ya ,bu yeterli!..

Meral Meri/ Deniz Fenerine Yolculuk / Düş

Александр Пушкин Александр Пушкин - стихи Месяц-Aleksandr Sergeyeviç Puşkin

Александр Пушкин Александр Пушкин - стихи
Месяц╰⊰✿✿⊱╮

Зачем из облака выходишь,
Уединенная луна,
И на подушки, сквозь окна,
Сиянье тусклое наводишь?
Явленьем пасмурным своим
Ты будишь грустные мечтанья,
Любви напрасные страданья
И строгим разумом моим
Чуть усыпленные желанья.
Летите прочь, воспоминанья!
Засни, несчастная любовь!
Уж не бывать той ночи вновь,
Когда спокойное сиянье
Твоих таинственных лучей
Сквозь темный завес проницало
И бледно, бледно озаряло
Красу любовницы моей.
Что вы, восторги сладострастья,
Пред тайной прелестью отрад
Прямой любви, прямого счастья?
Примчаться ль радости назад?
Почто, минуты, вы летели
Тогда столь быстрой чередой?
И тени легкие редели
Пред неожиданной зарей?
Зачем ты, месяц, укатился
И в небе светлом утонул?
Зачем луч утренний блеснул?
Зачем я с милою простился?
...

Dünyada sonsuz bir mutluluk yoktur; ne ünlü bir soy, ne güzellik, ne güç-kuvvet, ne zenginlik, hiçbir şey bizi felaketten kurtaramaz.

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin

Germany

Magic light in the Spessart Mountains of Bavaria, Germany •
photo: Rolf Nachbar on 500px

India-Hindistan


Stefan Zweig


Dünyanın en önemli şeyi, insanın kendi kendisi olmayı bilmesidir.
 İnsanı soylu kılan, makam, kanın ayrıcalığı, yeteneği değil,
 kişiliğini korumayı ve kendine özgü biçimde yaşamayı başarma ölçüsüdür!

Stefan Zweig 

photo: Sherry Slabik

Male Cardinal feeding the female

Autumn sunrise at Pelican Lake on Antigo Island, Wisconsin • photo: Sherry Slabik on Picture Social

Rumi

In your light I learn how to love. In your beauty, how to make poems. You dance inside my chest where no-one sees you.

~ Rumi 

The Tatra Mountains, Poland.

The Tatra Mountains, Poland. I love crocus' s. Never have I seen them in such quantity though

Slovakia

People from village Zdiar in the Goral folk-costumes in Slovakia! Ždiar is a village and municipality in the
Poprad District in the Prešov Region in Spiš in northern Slovakia.

MEMLEKETİMİ SEVİYORUM


MEMLEKETİMİ SEVİYORUM
Memleketimi seviyorum:
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tutunu gibi.

Memleketim:
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kursun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendimden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

Memleketim
Memleketim ne kadar geniş:
dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk isleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kere olsun geçemedim diye
utanıyorum.

Memleketim:
develer, tiren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak , soğut ve kırmızı toprak.

Memleketim.
Cam ormanlarını, en tatlı suları ve
dağ başı gollerini seven alabalık
ve onun yarim kiloluğu
pulsuz gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant golünde yüzer.

Memleketim:
Ankara ovasında keçiler:
kumral, ipekli, uzun kürklerin parıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un
Al yanakları mis gibi kokan Amasya Elması,
zeytin, incir, kavun ve renk renk salkım salkım üzümler
ve sonra kara saban
ve sonra kara sığır:
ve sonra: ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinci ile kabule hazır
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yari aç, yari tok
yari esir...
NAZIM HİKMET

Fahriye Abla (English Translation)

 Fahriye Abla (English Translation)

The air filled with a pungent charcoal smell
And the doors closed before sunset;
From that neighborhood as languid as a laudanum
You are the only surviving trace in my memory, you
Who smiled at the vast light of her own dreams.
With your eyes, your teeth, and your white neck
What a sweet neighbor you were, Fahriye abla!

Your house was as small as a neat box;
Its balcony thickly intertwined and the shades
Of ivies at the tiny hours of the sunset
Washed over in a nearby hidden brook.
A green flowerpot stood in your window all year round
And in spring acacias blossomed in your garden
What a charming neighbor you were, Fahriye abla!

Earlier you had long hair, then short and styled;
Light-complexioned, you were as tall as an ear of corn,
Your wrists laden with ample golden bracelets
Tickled the heart of all men
And occasionally your short skirt swayed in the wind.
You sang mostly obscene love songs
What a sexy neighbor you were, Fahriye Abla!

Rumors had it that you were in love with that lad
And finally you were married to a man from Erzincan
I don't know whether you still live with your first husband
Or whether you are in Erzincan of snowy mountaintops.
Let my heart recollect the long-forgotten days
Things that live in memory do not change by time
What a nice neighbor you were, Fahriye Abla!

Ahmet Muhip Dranas

İstiklal Marşı


İstiklal Marşı

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arsa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!
                                              Mehmet Akif Ersoy

ONUNCU YIL MARŞI

ONUNCU YIL MARŞI

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yastan.
Basta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört bastan.
Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.

Bir hızla kötülüğü geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk'üz bütün baslardan üstün olan baslarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.

Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını.
Bütün dünya öğrendi, Türklüğü saymasını.

Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.

Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kütleyiz;
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülkeye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.

Türk'üz Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.

Söz: Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel
Beste: Cemal Reşit REY

Mehmet Akif İnan

İstanbul

Bir kapalı çarşı büyür gider
Ben gönlümden başka yerde olamam

Piyano üstüne birkaç söz yani
Aşksız ve müziksiz herşey anlamsız

Şefkatten terlikler sergilenmeli
Bir çocuk yanağı ayaklarında

Varla yok arası yürüyen ilgi
Tereddüt heykeli bir sinemadır

Suskunluğu bölen kızgın bir sitem
Unutulmuş vitrinde pol ve virjini

Huzur limanına uğrar mı bilmem
Sonsuza yönelen vapurlarımız

Anı galerisi kutlu İstanbul
Fatih'ten asılar sürdürmektedir

Sokaklar insanlar hep bize küstü
Deniz kenarında bir öğle üstü

Mehmet Akif İnan

Hymn - Vangelis

KENNY ROGERS - THROUGH THE YEARS [w/ lyrics]

28 Eylül 2014 Pazar

Mewlana Jalaluddin Rumi -Be With Those Who Help Your Being

Mewlana Jalaluddin Rumi

Be With Those Who Help Your Being

Be with those who help your being.
Don't sit with indifferent people, whose breath
comes cold out of their mouths.
Not these visible forms, your work is deeper.

A chunk of dirt thrown in the air breaks to pieces.
If you don't try to fly,
and so break yourself apart,
you will be broken open by death,
when it's too late for all you could become.

Leaves get yellow. The tree puts out fresh roots
and makes them green.
Why are you so content with a love that turns you yellow? 

Abraham Lincoln


To Rosa

You are young, and I am older;
You are hopeful, I am not -
Enjoy life, ere it grow colder -
Pluck the roses ere they rot.

Teach your beau to heed the lay -
That sunshine soon is lost in shade -
That now's as good as any day -
To take thee, Rosa, ere she fade.

Abraham Lincoln

Saadi Shirazi

A band of Arab brigands having taken up their position on the top of
a mountain and closed the passage of caravans, the inhabitants of
the country were distressed by their stratagems and the troops of
the sultan foiled because the robbers, having obtained an inaccessible
spot on the summit of the mountain, thus had a refuge which they
made their habitation. The chiefs of that region held a consultation
about getting rid of the calamity because it would be impossible to
offer resistance to the robbers if they were allowed to remain.

A tree which has just taken root
May be moved from the place by the strength of a man
But, if thou leavest it thus for a long time,
Thou canst not uproot it with a windlass.
The source of a fountain may be stopped with a bodkin
But, when it is full, it cannot be crossed on an elephant.

The conclusion was arrived at to send one man as a spy and to wait
for the opportunity till the brigands departed to attack some people
and leave the place empty. Then several experienced men, who had
fought in battles, were despatched to keep themselves in ambush in a
hollow of the mountain. In the evening the brigands returned from
their excursion with their booty, divested themselves of their arms,
put away their plunder and the first enemy who attacked them was
sleep, till about a watch of the night had elapsed:

The disk of the sun went into darkness.
Jonah went into the mouth of the fish.

The warriors leapt forth from the ambush, tied the hands of every
one of the robbers to his shoulders and brought them in the morning to
the court of the king, who ordered all of them to be slain. There
happened to be a youth among them, the fruit of whose vigour was
just ripening and the verdure on the rose-garden of whose cheek had
begun to sprout. One of the veziers, having kissed the foot of the
king's throne and placed the face of intercession upon the ground,
said: 'This boy has not yet eaten any fruit from the garden of life
and has not yet enjoyed the pleasures of youth. I hope your majesty
will generously and kindly confer an obligation upon your slave by
sparing his life.' The king, being displeased with this request,
answered:

'He whose foundation is bad will not take instruction from the good,
To educate unworthy persons is like throwing nuts on a cupola.

'It is preferable to extirpate the race and offspring of these
people and better to dig up their roots and foundations, because it is
not the part of wise men to extinguish fire and to leave burning coals
or to kill a viper and leave its young ones.

If a cloud should rain the water of life
Never sip it from the branch of a willow-tree.
Associate not with a base fellow
Because thou canst not eat sugar from a mat-reed.'

The vezier heard these sentiments, approved of them nolens volens,
praised the opinion of the king and said: 'What my lord has uttered is
the very truth itself because if the boy had been brought up in the
company of those wicked men, he would have become one of themselves.
But your slave hopes that he will, in the society of pious men, profit
by education and will acquire the disposition of wise persons. Being
yet a child the rebellious and perverse temper of that band has not
yet taken hold of his nature and there is a tradition of the prophet
that every infant is born with an inclination for Islam but his
parents make him a Jew, a Christian or a Majusi.'

The spouse of Lot became a friend of wicked persons.
His race of prophets became extinct.
The dog of the companions of the cave for some days
Associated with good people and became a man.

When the vezier had said these words and some of the king's
courtiers had added their intercession to his, the king no longer
desired to shed the blood of the youth and said: 'I grant the
request although I disapprove-of it.'

Knowest thou not what Zal said to the hero Rastam:
'An enemy cannot be held despicable or helpless.
I have seen many a water from a paltry spring
Becoming great and carrying off a camel with its load.'

In short, the vezier brought up the boy delicately, with every
comfort, and kept masters to educate him, till they had taught him
to address persons in elegant language as well as to reply and he
had acquired every accomplishment. One day the vezier hinted at his
talents in the presence of the king, asserting that the instructions
of wise men had taken effect upon the boy and had expelled his
previous ignorance from his nature. The king smiled at these words and
said:

'At last a wolf's whelp will be a wolf
Although he may grow up with a man.'

After two years had elapsed a band of robbers in the locality joined
him, tied the knot of friendship and, when the opportunity presented
itself, he killed the vezier with his son, took away untold wealth and
succeeded to the position of his own father in the robber-cave where
he established himself. The king, informed of the event, took the
finger of amazement between his teeth and said:

'How can a man fabricate a good sword of bad iron?
O sage, who is nobody becomes not somebody by education.
The rain, in the beneficence of whose nature there is no flaw,
Will cause tulips to grow in a garden and weeds in bad soil.
Saline earth will not produce hyacinths.
Throw not away thy seeds or work thereon.
To do good to wicked persons is like Doing evil to good men.'
Saadi Shirazi






Omar Khayyam


Behind the curtain none has found his way
None came to know the secret as we could say
And each repeats the dirge his fancy taught
Which has no sense-but never ends the lay (Whinfield 2001, 229) 

Kendine Ait Bir Oda-Virginia Woolf 1929



Suçu savaşta mı aramalıyız? 1914 Ağustosu'nda silahlar ateşlendiğinde, kadınların ve erkeklerin yüzleri,
birbirlerini bütün çıplaklıklarıyla görmüşlerdi de aşk ölmüş müydü?
...
Güzelim ekim günü solup giderken ,geçtiğim caddede ağaçlardan yapraklar dökülüyordu.
Kapılar bir bir ardımdan kapanır gibiydi.
...
Birisi olayların üzerine gölge düşürmüştü sanki,belki de kusursuz beyaz şarabın etkisi yitmeye başlamıştı.

...

Harikulade bir gözyaşı düştü
Kapıdaki tutku çiçeğinden
Geliyor kumrum,sevgilim,
Hayatım ,yazgım;
Kırmızı gül yakıyor ,"yakında o,yakında";
Beyaz gül ağlıyor,"geç kaldı o,geç",
Hezaren çiçeği dinliyor "duyuyorum,duyuyorum",
Nilüfer fısıldıyor, "bekliyorum".

...
Yüreğim ,yuvası diri bir sürgünde,
şarkıcı bir kuş;
Yüreğim,dalları meyvelerle yüklü
bir elma ağacı,
Yüreğim,dingin bir denizin
sığlıklarında gezinen ebemkuşağı,
deniz kabuğu,
Yüreğim hepsinden daha mutlu,
çünkü sevgilim yanımda.

...

Ünlü bir kitaplığın bir kadın tarafından lanetlenmesi ,o kitaplık için hiçbir şey ifade etmez.


Kendine Ait Bir Oda-Virginia Woolf 1929

Meral Meri


Vakit dar olsa da gel,ben seni beklerim
Man adasının zirvesinde
Beklerken ışık da toplarım sana.

Meral Meri

Çanakkale -Bursa Gezi Fotoğraflarım Meral Meri

















Umay Gedikoğlu

Melodisini bir türlü tutturamadığımız, sevdiğim şarkıyı dinlemekti beraberliğimiz… Dudaklarımıza dökülemeyen…

Umay Gedikoğlu

Mevlana Celaleddin

Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.

Mevlana Celaleddin

Louise-Victorine ACKERMANN

Mon Livre

Je ne vous offre plus pour toutes mélodies
Que des cris de révolte et des rimes hardies.
Oui ! Mais en m'écoutant si vous alliez pâlir ?
Si, surpris des éclats de ma verve imprudente,
Vous maudissez la voix énergique et stridente
Qui vous aura fait tressaillir ?

Pourtant, quand je m'élève à des notes pareilles,
Je ne prétends blesser les coeurs ni les oreilles.
Même les plus craintifs n'ont point à s'alarmer ;
L'accent désespéré sans doute ici domine,
Mais je n'ai pas tiré ces sons de ma poitrine
Pour le plaisir de blasphémer.

Comment ? la Liberté déchaîne ses colères ;
Partout, contre l'effort des erreurs séculaires ;
La Vérité combat pour s'ouvrir un chemin ;
Et je ne prendrais pas parti de ce grand drame ?
Quoi ! ce coeur qui bat là, pour être un coeur de femme,
En est-il moins un coeur humain ?

Est-ce ma faute à moi si dans ces jours de fièvre
D'ardentes questions se pressent sur ma lèvre ?
Si votre Dieu surtout m'inspire des soupçons ?
Si la Nature aussi prend des teintes funèbres,
Et si j'ai de mon temps, le long de mes vertèbres,
Senti courir tous les frissons ?

Jouet depuis longtemps des vents et de la houle,
Mon bâtiment fait eau de toutes parts ; il coule.
La foudre seule encore à ses signaux répond.
Le voyant en péril et loin de toute escale,
Au lieu de m'enfermer tremblante à fond de cale,
J'ai voulu monter sur le pont.

À l'écart, mais debout, là, dans leur lit immense
J'ai contemplé le jeu des vagues en démence.
Puis, prévoyant bientôt le naufrage et la mort,
Au risque d'encourir l'anathème ou le blâme,
À deux mains j'ai saisi ce livre de mon âme,
Et j'ai lancé par-dessus bord.

C'est mon trésor unique, amassé page à page.
À le laisser au fond d'une mer sans rivage
Disparaître avec moi je n'ai pu consentir.
En dépit du courant qui l'emporte ou l'entrave,
Qu'il se soutienne donc et surnage en épave
Sur ces flots qui vont m'engloutir !
Paris, 7 janvier 1874.

Louise-Victorine ACKERMANN

Meral Meri

Ne sevinç ne teselli bir kere yok oluşu tamamlar mı?
Bu yüzden karar vermek kalmak kadar ağırdır!..

(Meral Meri)

Meral Meri


"Vakit ayırıp benliğinle orada olduğun her şeyi onarabilirsin."

(Meral Meri) 

Errico Malatesta


*İki insanın barış içinde yaşaması için her ikisinin de barışı arzulaması gerekir; eğer birisi diğerini, kendisi için çalışmaya ve hizmet etmeye mecbur kılmak amacı ile şiddet kullanmakta ısrar ederse, işte o zaman diğeri, insan olarak onurunu korumak ve sefil bir köle durumuna düşürülmemek istiyorsa, barışa olan düşkünlüğüne rağmen uygun araçlarla güce karşı koymaya mecbur olacaktır.
* Errico Malatesta

Meral Meri


"Üzüntü yalnız kırlangıç kadar yaşar!.."

(Meral Meri)

Pablo Neruda

⋘★⋙ "If nothing saves us from death, may love save us from life." |
Pablo Neruda

Simone de Beauvoir

I am awfully greedy; I want everything from life. I want to be a woman and to be a man, to have many friends and to have loneliness, to work much and write good books, to travel and enjoy myself, to be selfish and to be unselfish… You see, it is difficult to get all which I want. And then when I do not succeed I get mad with anger. -Simone De Beauvoir

Simon de Beauvoir


Simone de Beauvoir, The Mandarins


“She was ready to deny the existence of space and time rather than admit that love might not be eternal.”
 ― Simone de Beauvoir, The Mandarins

Hz.Mevlana


Ahmet Hamdi Tanpınar


Kısa Kent Şiirleri-Meral Meri


Franz Kafka



Virginia Woolf


Henry Miller


Rudyard Kipling


Victor Hugo


Jules Verne

Jules Verne

Louis Armstrong


Ernest Hemingway


Hermann Hesse

Hiç kimse kendi içinde yaşamadıkça
başkaIarının ruhIarındaki kıpırtıyı anIayamaz.

Hermann Hesse

Simone de Beauvoir



Frida Kahlo


Frida Kahlo


Meral Meri