Bazı gemiler limana bağlı yaşar; tecrübesiz ve cesaretsiz olarak...
Ortada işçilik dışında da hiçbir şey gözükmez hani.
Güverte, yüzeyindeki ayak izlerini dahi tanımaz; ona göre o da bir ayak izidir sadece ve sıradandır.
Hâl böyle olunca da bilgi edimi de minimum seviyede sabitlenir.
İşin daha kötüsü; bağlılık diye de bir şey yoktur esasen...
Gemi, düpedüz kıçından uydurmuştur bunu.
İnsanlar da böyledir işte; kendi doğrularını tanıdıklarını her iddia ettiklerinde ortada duran tek bir gerçek de onların baş düşmanıdır.
Herkes size ne yapmanız gerektiğini söyler ama hiç durmazlar.
Çünkü o gemi gibi, siz de kendinizi her zaman bağlı yaşarken -aslında öldüğünüzü göremeyecek kadar öldürenleri de göremeyeceksiniz.
Bu şuna çok benzer: Düşünebildiğinizi iddia edip de aslında sadece bencillik olarak sizin namınıza bir başkası düşünür.
Ve size şöyle-böyle yap der.
Bu sizin menfaatinizeymiş gibi de bir güzel süsler püsler onu.
Şimdi suçlu kim? Peygamber yaptıklarınız mı, yoksa sayıp sövdükleriniz mi?
Ya da sakladığınız o değersiz bilgilerinizin birer huzur bozucu oluşunu dahi öngörememe halleriniz mi?
Ortada ne vardı? Mal mı, mülk mü, aşk mı, nefret mi?
Size göre ucundan hepsi...
Bana göre ise bahsi geçenlerin ne olduğu hakkında en ufak bir fikrinizin dahi olmamasıdır.
Yanılıyorsam bağışlayın, fakat fazla her şeyi ben bildim havasında yaşamak öyle sizin sandığınız alaturka gibi, bunlar da birtakım şeylerin alâmetleri olsa gerek, değildir.
Şöyle durup baktığım zaman; ha deyince- dört yapraklı yoncayı göremem...
Bilemem, hangi hayvanlar yer bunu...
Ne içimde, ne dışımda.
Zira kalbin karanlık kısmı nedir, bildiğim gibi- o aydınlığı da bilirim...
Aklımla ,ruhumla ziyadesiyle bu öyledir.
Kişi kendini görme kısmını daha tamamlamadığına göre ve tamamlamayacağına da göre.
Bu apaçık böyledir.
Bir karmaşaya -kargaşaya ihtiyacı olan onu elbette alır...
Fakat dağıtabileceğini zannetmesin!
Meral Meri/Eski Yel Değirmeninden Notlar/ Doğada Doğallık Yok Mu?
07.06.19.İst.