Her şeyinizin ve her şeyin bittiği yere kadar küçük serçeler gibi hayata emeklemeye devam edeceğiz.
Meral Meri
...
Do I have to know?
Siyaset
"Bir adamın herkese benzememesi için her şeyin yapıldığı bu aptal dünyada; herhalde imkansız diye bir şey yoktur gerçeğine sarılanlara da, düşmanca bakmak o derece abes kaçacaktır." Meral Meri
Nice kişi de vardır; görünüşü yıkık; görünüşte ne güzelliği var, ne güzel lâf eder, ne yerinde söz söylemeyi bilir, fakat ölümsüz olan o anlam, vardır o kişide. O anlam, öylesine bir anlamdır ki insan onunla yücelmiştir, onunla ululanmıştır; onunla başka yaratıklardan üstündür.
Beyaz ipim kalmamıştı;
Yoksa bilirsin o beyaz söküğü
Su çiçeğiyle dikerdim ben.
Ki böylece arı duru bir duruşu olurdu avuçlarımda.
Yeşil ipim de yoktu...
Yoksa bilirsin beni,
Yeşilini- yeşille birleştirirdim; tıpkım ağaçlar gibi,
Savururdu saçlarını göğe doğru,şöyle alımlı mı alımlı.
Ve biliyorum,
Biz alışmışızdır öyle
Her bir şeyimizi yamalaştırmaya...
Kelaynaklar gibi de ortalıklarda dolaşmaya.
Fakat niye hâlâ bu ısrarcı aciz duruş-
Hâlâ karşımızda inatlaşarak duruyor, tıpkı babamızmış gibi?
Ve neden, niçin gibi, sövüyor durmaksızın öyle ebemize karşı?
Tek bildiği siyah söküklermiş ve siyah renkmiş gibi,
Hiç durmadan alay edip,
Nahoş bir iz bırakarak:
Dikin, diyordu. Dikin!
Hadi be, öyle oyalanmayın!
Sizi mi bekleyeceğiz bütün gün?
O yamalara layık söküklerinizi dikin de yıkılın karşımızdan!
Dikilip karşımıza emredercesine,
Kibirli bir haykırışla "Dikin, dikin, dikin," diye...
İnledi durdu,babamızmış gibi.
Benim de ne beyazım kalmıştı,ne de yeşilim...
Döndüm ve grileştim ben de tıpkı sizin gibi.
Meral Meri / Kendi Derinliğimin Ötesine Gittim /Sekizli Yol Ve Lotus Çiçeği
'Bunlar birbiri ardınca tüm dövüşleri gördüklerine göre; piyonların,atların,fillerin,kulelerin ve vezirlerin ve kralların bir ağaç değil de yalnızca ağacın cılız bir dalından meydana geldiklerini anladıklarına göre, herhalde artık yola çıkabiliriz oyalanmak yerine?
'Bence insanların karanlık bir tarafa ya da o taraftan doğan ya da doğacak olan bir yüze ait olmaya hiç de ihtiyaçları olmamalı diye düşünüyorum...
Hem orada olup ne yapacaklar ki, tek başlarına?'
Meral Meri ~ Karanlıkta Zaten Kimse Birbirini Göremez
Dün ve bugün
Karada bir değişiklik yoktu
Belki de artık ölü bedenleri sevmekten vazgeçmeliyimdir
Ve o altın varaklı zeminlerden kurtulup
Tutku cehenneminde yanmalıyımdır
Ya da cennetinde yakmalı
Aydınlık bir şahsiyet gibi,
Süreki oradan bakmalıyımdır
Kim bilir belki o zaman
Çirkef suratlı eşkiyalardan kurtulurum
O zaman şırıltım da çağıltım da bir yer bulur
Kim bilir, hiç oralardan bakmadım ki, daha önce
Belki de sırası gelmiştir
Hem imgelerimin en başına dönmeliyim
Yani atın nalına bakıp da mıhlanıp kalmamalıyım
Birtakım şeylere dalıp dalıp batmaktansa
Bütün ambargoları yıkıp
Denize pupa yelken açmalıyım
Meral Meri /Deniz Fenerine Yolculuk / Tam Yol İleri ⛵ ⚓ ⛵
Ben, Orta Doğu'da bir ülke
Aykırı varlığımla yanı başındaydım
Zincirlerle doğdum
Görmedim ,bilmedim ve duyamadım hiçbir şey
Saklandım kuytu köşelerde
İnkar ettim
Kandırdım
Yok saydım kendimi
Hepi topu bir tekirdim
Hep kendimle meşguldüm
İnanın ki;
Görmedim ,bilmedim ve duyamadım hiçbir şey
Meral Meri / Kendi Derinliğimin Ötesine Gittim /Ters Köşe
Yazıktı o ağaçlara, dedim onların dilinden;
İhanetti esasen.
Ve dahi köklerine zehir bulaştırmışlardı.
Kızgın güneşin alnında seyreden...
Genellikle de düşen,
Hiçbir anlam teşkil etmeyen...
O resmi evrakların altüst dünyasıda
Kim bulmazdı ki kendini...
Şu gün batımlarında- bu doğumlar arasında yitip giderken?
Ama nasıl bir gidiştir o öyle;
Ne bir öfke,
Ne bir çığlık,
Ne bir ses,
Ne de aptalca sarışın bir sabır.
Renklerini iade etti güneşe:
Al,dedi. Al,lanet olsun!
Al da bir an önce git başımdan!
Mutsuzluğa da ihtiyaç duyulur muymuş, demeyin a, dostlar;
Canlılığı anlatan ,ölümü anlatan, ihaneti anlatan...
Haksızlığı anlatan, onursuzluğu anlatan.
Ve dahi inandığınız tüm değerleri -değersizliğe dönüştürenleri
Ancak mutsuzlukla anlatabilirdi ağaçlar-
Ormanlarını gömerken özlerine...
Hem de yeşermek gibi herhangi bir gayeleri olmadan.
Meral Meri / Kendi Derinliğimin Ötesine Gittim /Karanlığın Bekçileri
Ne sevişesim var kendimle
Ne de kederimle ölesim
Ben ki, ateşin içinde yağmur tanesi
Ben ki, yağmurun içinde ateş parçası
Balçıklı bir dere yatağına gömülmüş tüm servetim
Öyle oturmuş,kalkmış,yürümüş,düşmüş bir vaziyetteyim ki;
Nerelere gideyim bu yosma hayattan,hiç bilemedim...
Kalmaya da müsaade yok; çok kalımsızım kalpten geçici bu dile...
Işık süzülmüştü gece doğunca
Daracık taşlı sokaklara
El hamra'da bir gitarist
Şarkısını çoktan göğe çıkartmıştı bile
Şair adına mavi sürülen çiçeklerden
Şiirler yazardı miskin duvarlara...
Nazlı'dan tut da Necmiye'lere
Osman'dan tut da Ahmet'lere
Yaşardı ışık süzülünce geceye
Ve çocuklar -çocuklar gerçeklerle büyürdü
Sürülen buğday tarlalarında
Kargalardan önce tohumları toplayan toprak gibi
Yeşerirdi gün yüzüyle buluşan gerçekler;
Ondandır ya zaten çiçeklerin hep mavilere sürülmesi
Şiirlerin ise duvarları yıkması
Şimdi aşk Endülüs'te ayık gezen bir çocuktu...
Şarkılarını sarhoş edip şiirlerini de uyandıran.
Karanlığı çökert
Isıt bu şiirleri
Bu duaları
İstanbul'dur o
Sesi yakından bile hoş gelir
Kalk git, ocağı harla
Birkaç odunla
Kayın, ceviz,meşe
Şekerli bir yahni pişir evsizlere
Gün ağarmadan da
Sula çiçekleri
Sabaha simit,çay
İki zeytin,bir de peynir
Kur sofraları aşka
Kedileri, köpekleri
Ve nice karıncaları
Kuşları da unutma
Biraz su, biraz buğday
Birazcık da süt görüverir işlerini.
Meral Meri / Kendi Derinliğimin Ötesine Gittim / Ekmek Ağacı
Dudağında kalbi yorgun bir nota ile
Yükselirdi yıldızlara...
Kara, kapkara bir gece
Kaplarken yürekleri...
Dili mühürlü şiirlerin
Çözülürdü zümrütleri
Ve yükselirdi insanlara
İnci taneleri arasında...
Dolaşırdı kar beyaz geceler-
Zira ümit yeşil bir taçtı;
Her başta
Her yerde
Her yaşta
Ayrıştırmadan...
Yakıştırıp durmaksızın doğuran
Meral Meri / Kendi Derinliğimin Ötesine Gittim / Ana Diyarı
Artık anlıyordu sahil;
Buralara öyle alelade ağaçların dikilmemesi gerektiğini,
Çünkü cahil yangınların sonu yoktu;
Ne iç bilirdi ne de dış...
Kalkıp bir de cüret ederdi olanı dahi bozmaya!
Şerbete muhtaç olmayan derdi sermaye eyleyip de harap akılları takdir eyleme kendine...
Zira gönül gücenir -ruh daralır da içeriye hapsolur.
Sen sen ol da kılavuzuna yüz çevirenlerden eyleme kendini.
Bazen sıkılırsın ve hiçbir şey seni ikna edecek güçle birlik etmez ya hani...
O anın cehennemi iyilerden eder de öper seni...
Bu bir masaldı ve bazen masalcı da lazım.
Suçlu bir yaşlılıkla aşkı doğuramazdı hiçbir ana rahmi;
Düşüyorsa ,parçalanıyorsa ve kalkışları dahi hep kambursa...
Bütün sevgilerinde de apaçık yoksunluk olduğunu görebilirdi hareket;
Çünkü kurnazdı, pespayeydi onun ve gibilerden sözde aşk çıkarları!
Yalnızdı bir başına masada
Sokakta
Evde
Ateşte
Ve kül de
Övünmek ile öykünmek arasında kalamazdı
Ne zamandır üstünde kuşları uçarken görse
Aralarında konacak bir dal arayan var mıdır acep? Diyerek bakardı onlara bile
Çekemezdi şuursuz usların tembelliğini
Giyemezdi üstüne karanlığın esaretini
Yalnızdı bir başına denizde
Gemide
Fenerde
Ateşte
Ve kül de
Bütün idare lambaları açıktı kendine
Yeşilinden mavisine masaydı masalı
Onlar gibi yermezdi kuşları
Ve öldürmezdi porsuk ağaçları onun kalabalığını
Yalnızlık böyle engin bir denizdi ateşine ve külüne.
Meral Meri /Mavi Masalımın Yeşil Kırıntıları / Renkli Misketler